10 Şubat 2014 Pazartesi

Dünya Ağrısı


Ayfer Tunç'u ilk kez "Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi" ile tanımıştım. Romanı bitirdiğimde sarsılmış, öfkelenmiş, ağlamış, umutlanmış, tarifi mümkünsüz bir tad almıştım. Sonrasında yazarın ve eserlerinin müptelası olmuştum. Hayata, edebiyata bakışıma çok şey katan yazarlardan kendisi.

Ayfer Tunç, Türk edebiyatındaki yirmi beşinci yılında "Dünya Ağrısı" romanıyla nefes verdi okurlarına. Bu topraklardaki heba olan yaşamları, cinayetleri, katliamları, değer yargılarını, aileyi, kendi olamama halini, bir sürü meseleyi ustalıkla taşımış hikayesine.

A. Tunç,  hayatın yakasına yapışıp uçurumun kıyısındaki hayatlardan öfkeyle sesleniyor "Dünya Ağrısı" adlı eseriyle. Romanı okurken anlatıcının zihninden izledim sanki tüm metni. Kelimeler, bazen bıçak oldu zihnimi kesti; bazen bir ninni gibi ağrımı dindirdi. Canım yandı, üşüdüm, öfkelendim, karşımdaki aynayı kırmak, bozup yeni baştan tanığı olduğum tarihi yazmak istedim. Ama olmuyor; "Yaşanmıştan kurtulmak yok. Unutup kurtulmak yok". Bu toprakların ağrısı, her birimizin içine işlemişken, huzur bir başına bulunamıyor.

"İnsan bir uçurumdur" Yakasına yapışmalı bu yaşamın, düşmek bir işe yaramayacak...


3 Şubat 2014 Pazartesi

Lolipop

Çıplak ayakla sokakta  yürüyen, annesi çoktan gömülmüş çocuğun ayakları çok küçüktü. Yerdeki kırık, siyah cisimler battıkça, çocuğun ayakları kanıyordu. Çocuk babasını arıyordu; yıkık, deşilmiş binaların olduğu sokaklarda. Ufak ayakların kandan  izlerini takip ettim. Aylardan Recep'ti ve çok üşütüyordu patlama sesleri.

Gülen yüzlü Sam amca çocuğun yolunu kesti ve çocuğa bir lolipop uzattı. Çocuk lolipopu almadı. Sam amca çocuğun burnunu sıktı. Çocuğun burnu kanadı. Sam amcanın ellerine  kan bulaştı; gene! Burnu ile nefes alamayan çocuk ağzını açtı. Sam amca lolipopu çocuğun ağzına soktu. Çocuk böğürdü ama duyan olmadı. Gökte uçan kapkara kuş, Sam amcayı alıp  götürdü.

Kulaklarım çınladı,  yer-gök inledi: Allahuekber sesine. Sonra soğuk kılıcın sesi duyuldu. Gökten yere kesik kafalar düştü. Çocuğun kanayan ufak ayaklarının yanına babasının kesilmiş başı düştü. Allahuekber sesi dinmedi. Aylardan Recep diye miydi?

Sam amca, beni televizyonun önüne oturttu. Televizyondan  genen "haydi sen de sınırsız tarifeye geç, özgürce konuş" cümlesi zihnime mıhlandı. Sınırsız tarifeye hapsoldum. Sam amca bana da lolipop verdi. Benim burnum kanamadı ama çocuğun burnundan kanlar fışkırırcasına akmaya devam etti. Lolipop elime yapıştı. Televizyondan "esefle Esed'i kınarız" diye sesler geliyordu. "Kınaları al Sam amca, münasipçe kullan. Recep vaktiyle kanatma çocukları" dedim, sınırsız tarifenin hapsinde.
Recep vaktinde çocuklar çok kanıyor.