10 Ocak 2014 Cuma

Hırsız Var

Muhammet, kömür gözeleri uzaklara bakan, kiraz dudaklarını ısıran, tüyü bitmemiş bir mübarek oğlan. Rahmetli babası inşaatta sıva yaparken gözü kararıp boşluğa düştüğünde, altı yaşındaydı Muhammet. Anacığı biricik yetimini eksik bırakmamak için çok çırpındı ancak tuhaf bir hastalık geldi de O'nu buldu; sağ yanı ve yüreği titredi durdu. 

Şehrin yorgun yollarında,  fukara mahalleliyle şafak sökülür. Muhammet on bir yaşında, arabasıyla düştü o yollara. Teneke, plastik, şişe, kutu, gazete, işe yarar ne varsa topladı Muhammet. İlkin, eldivenlere rağmen acıdı elleri, körpe bedeni sızım sızım sızladı. Pes etmedi Muhammet; yürüdü-yürüdü, aradı-buldu. Zamanla acıyan elleri nasır bağladı, bedeni de nasırları gibi katılaştı. 

Muhammet'i işbaşında görenlerin kimi "bakamıyorsan niye doğurursun bu çocuğu" diyerek söylendi. Kimi üst-baş, kimi de evde biriktirdiği geri-dönüşümleri verdi. Günler sırayla geldi-geçti: Cumartesi-pazar kalabalık ve bereketliydi. Diğer günler, çocuklar okula giderdi. Cuma en güzel gündü;  kokusu, gürültüsü, karmaşası keyif veren pazar kurulurdu.  

Muhammet büyüdü mü? Bulduğu oyuncağı değil, kaygan kağıttan renkli dergiyi kendisi için ayırdı. Şehre karanlık çöktüğünde anacığının titrek ellerle kaynattığı çorbayı içip, devşirdiği bu dergiye baktı. Okumaya koyuldu da, bir paragrafı bitiremeden gözleri kapandı. Anacığı üzerine yorgan örttü.

Ertesi gün hava çok soğuktu. Muhammet’in burnuna pazarın kokusu çalındı. Daha dün, cuma değil miydi?  Günlerin hızına şaşırarak ilerledi. Pazarın girişine konulan yeni çöp konteynerini gördü, yanaştı. Ayıklarken çöpleri, gözü takıldı kaldı: Muzlara; pazarın ilk tezgahındaki.

Pazar arabasına oturttuydu babası. Tezgah hizasından seyre daldıydı pazarı. Bir kadının torbasından  elmalar yere saçıldıydı. O, yerdeki elmalara bakarken, babası bir  muz aldıydı. Hayal meyaldi; babasının gülümsemesi, derin yarıklı ellerin kabukları yavaşça soyuşu, muzu uzatışı, başını okşayışı, "büyüsün, aferim oğluma" derkenki sesi. Çok sevdiydi o gün muzu, bir daha yedi miydi?

Tezgahta duran muzlar mıydı canının çektiği? Bilemedi. Cebinde para yoktu. Çıkınında ekmeği vardı da karnı aç değildi. Yeni konteynerden çok pet şişe çıktı. Bitirdi işini. İlerlemeye başladı. Tezgahın yanından geçerken durdu. Abiler-ablalar ellerinde bir tomar gazeteyle yolda yürüyordu. Gazetelere baka kaldı. Gazeteler, abiler-ablalarla pazara girdi. Muhammet'in gözü gene tezgaha kaydı. Arabasını yüklendi,  adım atacaktı ama ayağına bir kasa muz takıldı. Eğildi, kasayı tezgaha doğru itti. Muzlardan biri öbekten kopmuş, tek başına, en üstte duruyordu. Babasının soyduğu muz mu sanmıştı? Elini muza uzattı. Pazardan bir ses yankılandı: "Hırsız Var! Halktan çalıyorlar! Yazıyor! Hırsız var!"

Anacığının elleri oluverdi sanki Muhammet’in elleri. Muz yere düştü.  Doğruldu, arabasını yüklendi,  koşarak ilerledi. Titreyen bacaklarıyla daha öteye gidemedi, köşe başında durdu. Kaldırıma oturdu, başını eğdi, gözyaşılarını yere akıttı.

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder