20 Kasım 2013 Çarşamba

Zübeyde

Ortaokul sıralarında henüz mayalanıp da, hafiften kabaran  çocuklardık. Memelerimiz de aklımız gibi yavaştan  kabarmaya başladıydı. Sırası gelen, gizliden yakın bildiği arkadaşına sokulur,  bir ömür yakasına yapışacak kızıl kadınlığını haber eder, merak edene naylon torbaya sarılı  patiskadan aybaşı bezlerini gösterirdi.

Bigün üst sınıflardan haber geldi, nöbetçi örtmen Zübeyde'ymiş. Boş ders oldu mu , bizim sınıftaki oğlanları çıkaracak, kızları kontrol edecekmiş. Ne kontrolü olduğunu tam anlamadık tabi. Tenefüste dedi kızlardan biri: "Sütyen, jüpon giymiş miyiz onu kontrol edecek. Sütyenin kopça yerini uzunca çekip bırakıyormuş. Sütyen kırbaç gibi yara yapıyormuş. Formanın eteğini kaldırıyormuş da jüpon giymediysen bacaklarına tahta cetvelle vuruyormuş. Arada donun temiz mi diye bile bakıyormuş." Bi korku saldı bizi "yalan!" dedik o kıza . "Yok iki gözüm yere aksın, ablam bigün ağlayarak geldiydi eve. Anneme anlatırken duydum ben" dedi.

Hiç dersimize girmemişti Zübeyde, ne örtmeniydi onu bile hiç bilmedim. Gösterdi kızlardan biri bana Zübeyde' yi: Kabarık saçlı, koca gözlüklü, pütürlü suratlı o sıska kadını. Koskoyu bööle bok gibi bi yeşil döpiyesi vardı; üstünden hiç çıkartmadığı.  "Ay bu muymuş Zübeyde" deyivermiştim. Şeytan gibi geldiydi bana o gün Zübeyde. Hınçlandım çok, Zübeyde'yi bir tekmeyle bizim mahalledeki kuyuya atasım geldi, zaten aybaşımda bitek benim olmadıydı daha.

Bir sene boyunca, Zübeyde kontrole gelir diye korkuyla bekledik ama gelmedi. Boş derslere hep Din örtmeni geldi. O da deli mi ne? Peygamberimiz efendimiz diye başlıyor anlatmaya, hıçkıra hıçkıra ağlıyor, sonra sıranın tepelerine çıkıp Şeytan diye gürlüyor. Suratı kırmızıdan mora bürünerek anlatıyor; dün gitmiş de görmüş gibi cehennemi. Tövbe tövbe! Zübeyde gelse de, bari bu korkulu bekleyiş bitse, hem bundan iyidir diye geçtip durduydu içimden.

Ben de oldum bigün aybaşı. Sonra aybaşılarım aybaşılarını kovaladı. Zübeyde gelmedi. Kızlardan biriyle anlaştık birgün, takip ettik Zübeyde'yi okul çıkışı. Yüzümüzü anamızdan arakladığımız eşarplarla kapattık. Sıkıştırdık kuytuda Zübeyde'yi. Birimizin elinde tahta cetvel, ötekinde kocaman tahta pergel, yıkıntı bi evin içine soktuk  Zübeyde'yi. Sütyenini çekiştirdim, korkudan titriyordu Zübeyde, ağlamaya başladı. "Söyle Zübeyde! neden?" dedim. Yatılı okuldayken müdire hanımdan öğrenmiş kontrol etmeyi Zübeyde. Biz yatılı kalmıyoz da kontrol edilmiyoz diye üzülmüşmüş Zübeyde. Daha üstüne gidemedim, eridi bok yeşili döpiyesin içinde. Jüponuna, donuna bakmadım artık Zübeyde'nin, hem göresim de gelmedi. "Tamam Zübeyde ağlama, kalk ayağa da bidaha kontrol yapma" dedim. Çıktık yıkıntı evden koşarak. Pergelle cetveli mahalledeki kuyuya attık. Kimseye de anlatmayalım bu olayı diye kuyu başında yemin ettik.

Zübeyde okulda dolanmaz oldu, bidaha hiç karşılaşmadım. O sene mezun oldum okuldan. Zübeyde de emekli oldu dedi kızlar.




1 yorum:

  1. Güzel bir öykü. Yatılı okul günlerimi anımsattı. Ben görmedim ama dediklerine göre eskiden bit kontrolü neyim de yapılırmış, öğretmen eline aldığı kalemle kızların saçını başını yoklarmış.

    Zübeydegillerin artık soyunun tükenmiş olmasını, ya da olabildiğince azalmış olmasını, nasıl desem, biraz da üzüntüyle karşılıyorum sanki. Eskiden öğretmenler öğrencilerle, büyükler küçüklerle daha bir ilgilenirdi sanki. Şimdi özgürlük mözgürlük, bireysellik falan iyi güzel de, artık kimse kimsenin umurunda değil sanki. Ama bir yandan da, iyi ki böyle diyorum, bir tür kararsızlık hali.

    Selamlar.

    YanıtlaSil